Therese, binlerce elin kirlettiği bir bozuk paraydı. Therese, okuma yazma bilmez birinin ağzına yaraşır bir sözcüktü. Therese, insanın ruhu üzerine çöken bir ağırlıktı. Therese, çılgınlığın somutlaşmış, bir insan bedeni haline gelmiş biçimiydi.
Bir gün gelecek, kitle artık parçalanmaz olacak; belki önce bir ülkede başlayacak bu gelişme, sonra orayı çıkış noktası yapıp çevresinde ne varsa yutarak ilerleyecek; ta ki artık Ben, Sen, O kavramları değil, ama yalnızca kitle varolacağından, kitlenin varlığına ilişkin tüm kuşkular ortadan kalkana dek.
Kalıplaşmış kişiler olarak, içinde yaşadıkları dönemde çoğunlukça benimsenmiş töre ve görüşlere sıkı sıkıya bağlıydılar. Eğlenceyi seviyorlardı; herkesi ve her şeyi de bu eğlence istekleri doğrultusunda yorumluyorlardı; bu tutum, içinde yaşanılan dönemde tüm kafalara egemen olan ama verimlilikten yoksun bir moda niteliğini taşıyordu. Eğlenceden anladıkları ise, geleneksel kötülüklerdi hiç kuşkusuz; bunlar hayvanların varoluşundan bu yana bireyin utanmazca bir dirençle yapmayı sürdürdüğü kötülüklerdi.
Tarihin çok daha derinlerde yatan ve çok daha özgün nitelikteki itici gücünden, başka deyişle insanların daha yüksek bir hayvan türü olan kitle ile birleşmek ve bu kitle içersinde kendilerini, sanki tek bir insan bile hiç yaşamamışçasına yitirmek içgüdülerinden haberleri yoktu. Çünkü okumuş kişilerdi; okumuşluk ise, bireyin kendi içindeki kitleye karşı kullandığı bir güvenlik kuşağıydı.
İnsanoğlu korkaktır. Bir karar verme zorunluluğuyla karşılaştığında, on kez pazarlığa girmeyi yeğler; işin üstesinden yalanla gelebilmeyi umar
İnsanlık her yıl daha kötüye gidiyordu. (…) Doğuştan kötüydü insanoğlu. Suçlular giderek artacak, Tanrı da buna bakmakla yetinecekti.
İnsanlar çalmaktan başka bir şey düşünmüyorlardı; kafalarını dolduran tek düşünce, çalmaktı ve her biri birkaç kuruşu gizleyebildiği için, bu alanda kendini büyük bir sanatçı olarak görüyordu.
Halk şakadan anlamaz, öcü korkunç olur - halka ne teslim etmek gerekiyorsa, onu verin, adil davranacağından emin olabilirsiniz.
İnsan ilgi duyduğunda, ne düşündüklerini kendi bulup çıkarmak zorunda kalıyordu; en iyisi ise ne düşündükleriyle hiç ilgilenmemekti. Aralarına karışan, tımarhaneye düştüğü izlenimine kapılıyordu. İster gülsünler, ister ağlasınlar, hep maske vardı yüzlerinde; iyileşmeleri olanaksızdı ve tümü de korkaklıkta birbirlerinden aşağı kalmıyorlardı