İnanın bana sevgili dostum, bu dünyada parayı sık sık aklına getiren değil, hiçbir zaman aklından çıkarmayan insanlar var; yaşamlarının, her saat, her dakika, ve de her saniyesinde parayı düşünüyorlar!
"Siz, insan sayılmazsınız, diye soludu sevecen bir sesle.
- Sakatlar insan sayılmaz, bunda benim ne suçum var?
- Sakat olan tek şey, insandır," dedi Kien.
Şimdi, sürdüreceğimiz kampanyanın iki parolasını söylüyorum: Yakınacak yerde yardım et! Gözyaşları yerine eylem!
Vatanınızdan koparılıp yeryüzünün dört bir yanına saçılmak, birer köle gibi, değeri biçilen, ellenip yoklanan, alınıp satılan, kendisiyle tek söz edilmeyen, sesi ancak hizmetlerini yaptıkları sırada, o da yarım kulakla dinlenen, hiçbir zaman ruhlarına inilmeyen, sahip olunan, ama sevilmeyen, olduğu yerde çürümeye bırakılan, ya da alındığından fazlasına bir başkasına satılan, kullanılan, ama hiçbir zaman gerçek niteliğinin ne olduğu araştırılmayan köleler gibi yaşamak ister misiniz? O halde elinizi kolunuzu bağlayıp atın kendinizi düşmanın kucağına! Ama hâlâ yürekliyseniz, soylu bir ruh taşıyorsanız, o zaman benimle birlikte kutsal savaşa katılmak üzere ayaklanın!
Bazen bilgisizliğin bataklığı, kitapları ve bilge kişileri de boğar
Sevdiklerine gelişigüzel dokunmak, ancak aşağılık varlıklara özgü bir davranış olabilirdi. Gerçekten erdem sahibi olan kişi, sevdiğinin önünde kendini olduğundan büyük gösterme çabasına düşmezdi. Doğal bir eğilimin, bir tutkunun varlığına sevileni inandırmak, hiç mi hiç gerekli değildi. İş, sevdiğini, sanki yaptığı bir işmiş gibi göstermeye kalkışmaksızın korumasını bilmekteydi. İnsan olan, ona başı döndüğünde değil, fakat ruhunu dolduran yüce duygular doruğuna eriştiğinde sarılırdı. Gerçek aşk, ancak kutsal çatının altında, mihrabın önünde itiraf edilirdi
Yeni getirilen eşyalar iyice rahatını kaçırmıştı. Konuldukları yerde inatla duran bu eşyalara baktıkça rahatsızlığı bütün bütün artıyor, eşyaların görüntüsü o anda yapmakta olduğu incelemeye ilişkin düşüncelerinin arasına takılıp kalıyordu. Eşyaların kapladığı yerin büyüklüğü, önemsizlikleri ile tam bir çelişki yaratmaktaydı. Kien bu hantal tahta parçalarının tutsağı olmuş gibi hissediyordu kendini. Nerede uyuyacağı ve yıkanacağı önemli bir şey miydi onun için? Kendini bu gidişe uydurduğu takdirde çok geçmeden yemek yemeye de, -insanların onda dokuzu gibi- konuşulmaya değer bir konu gözüyle bakmaya başlayacaktı; üstelik de bu konuda en çok açlar değil, fakat karınlarını fazlasıyla doyurabilme olanağına sahip olanlar konuşurlardı.
Sessizlik, Kien için soluk alabilmek kadar gerekli olan bir şeydi.
Yanan Roma'nın görüntüsüne dalmıştı. Titreyen organlar görüyordu; çevresini yanmış et kokuları sarmıştı. İnsanlar gerçekte ne kadar aptal varlıklardı! Bunu düşünmek, öfkesini unutturdu. Bir adım atsalar, kurtulabileceklerdi.